GÖSTERİM ELEŞTİRİSİ: "TİYATRO ÖLDÜ" MÜ?


İlk kez 2011 yılında İstanbul Tiyatro Festivali Kapsamında sahnelenen “Tiyatro Öldü” Şamil Yılmaz ve Beliz Güçbilmez’in oyuncularla birlikte sahne üzerinde yaptıkları çeşitli çalışmalar sonucunda ortaya çıkardığı bir tiyatro çalışmasıdır. Yönetmenliğini Mahir Günşiray üstlenirken sahne tasarımı noktasında Claude Leon üstün başarısını Tiyatro Öldü ile  göstermiştir. Oyuncu kadrosunda Mahir Günşiray, Ayşe Lebriz Berkem, Cem Baza, Özlem Ünaldı, Hülya Aydın ve Gökhan Ünal yer almaktadır. Beliz Güçbilmez ve Şamil Yılmaz’ın sahne üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda ortaya çıkardıkları metin, Beliz Güçbilmez’in ironi ve dram sanatı anlayışı ile metadrama (Dramatik Üst-Kurmaca) çalışmalarının bir göstergesi niteliği taşımaktadır. Kurmacanın içerisinde yer alan kurmaca ve kurulan şeyin bir oyun olduğunun bilincini alımlayıcıya açıkça gösterme olarak tanımlanabilecek olan Metadrama, tiyatro izlemeye gelenlerin burada olup bitenlerin oyun olduğu bilincinde kalarak izlemesini sağlamaktadır.

Alaydan farklı olarak ironi için de burada dramatik ironinin söz konusu olduğunu belirtmek gerekir. Dramatik ironi, sahnedeki karakterlerin, olayların ya da durumların gösterilenin çok daha ötesinde başka bir noktaya işaret ettiğini seyirciye hissettirir. Tıpkı “Tiyatro Öldü” derken aslında bu ölümün düşünse ve eylemsel boyutta günümüz tiyatro sanatının önemsizliğini vurgularken bunu hala yaşayan bir tiyatro sahnesinde yapması gibi bir ironiden söz edilebilir.

Tiyatro Öldü oyunu, tiyatro sanatının günümüzdeki durumunu az önce bahsetmiş olduğum dramatik ironi biçimini ele alarak seyirciye aktarıyor. Bunu gerçekleştirirken bir cenaze töreni içerisinde yapması bizi “oyun içinde oyun” kavramına yönlendiriyor. Bu durum tam da Beliz Güçbilmez’in üzerinde durduğu metadrama kavramı ile örtüşüyor. Yani bu durum aslında bütün bunların bir oyun olduğunu seyirciye vurgulama süreci olarak değerlendiriliyor. Bu kapsamda yine oyun içerisinde pastiş yönteminin kullanıldığı da görülüyor. Pastiş yöntemi, farklı tiyatro eserlerinden birçok diyalog ya da monoloğun bir başka tiyatro metni içerisine alıntı biçiminde yerleştirilmesi ile gerçekleştiriliyor. Bir cenaze törenini andıran girişi, gelişmede Lorca’dan Bernarda Alba’nın Evi, Shakespeare’den Hamlet, Çehov’dan Martı, Genet’den Hizmetçiler, Koltes’ten Ormanların Hemen Önündeki Gece ve Schwab’tan Döne Döne oyunlarından belirli bölüm ya da monologların yeni metne eklemlenmesi tamamlıyor. Ve yine sonunda herkes, cenaze alanını terk ederek, bir bir tiyatrodan ayrılıyor.

Bu oyunların Tiyatro Öldü’de kullanılması bir tür oyun içinde oyun olduğunu seyirciye net bir biçimde aktarabiliyor. Çünkü başlangıçta öyle güzel bir kurgu ile bu metinler birbirine bağlanıyor ki, bunların her birinin farklı metinlere ait olduğunu anlamak için oyunları ya tamamen bilmek ya da ayrıntılı bir biçimde analiz etmek gerekiyor. Birbirinden bağımsız bu metinler, sanki ardı ardına bir diyalogmuş hissiyatı verecek biçimde kurgulanmış. Bu noktada oyunun kurgusal başarısı üzerine söylenecek pek fazla bir şey de kalmıyor.

Fakat şunu da belirtmeliyim ki oyun salt metin düzleminde incelendiğinde çok da bir anlam ifade etmiyor. Oyunun inşa sürecinin tamamlandığı asıl nokta, gösterim dramaturgisinde açığa çıkıyor. Birbirinden kopuk gibi görünen diyaloglar birbirine bağlı olmasına bağlı aslında ama altından çıkarılabilecek anlamlar, yapılabilecek alt okumalar da oldukça çeşitli. Bu değerlendirmelerim üzerine de bu çalışmanın deneysel bir duruma işaret ettiğini söylemem mümkün. Alt okumadan çıkabilecek sonuçlardan biri; tiyatro öldü fakat bu işin ustaları, eyleme dökücüleri yaşatmaya devam etmek eğilimindeler. Tiyatronun ölmesiyle birlikte işlerini kaybetmelerinin de yaşattığı travma ile birden tiyatro metinlerine geçişleri arasında bağlantı kuracak olursak bu durumda olaylarda bir karmaşıklık ya da anlamsızlık görünmemiş olur. Tiyatronun günümüzdeki durumunu da dramatik bir biçimde ifade edeceksek bunun en iyi yolu ironiyi devreye sokmak olarak görülmüş. Bana kalırsa da bu en etkili yol olarak zihnimde yer buluyor.

Oyunu genel bir bakış açısı ile değerlendirecek olursam oldukça dinamik ve izlenebilirliği yüksek bir oyun olduğunu söyleyebilirim. Başarı düzeyi ve seyircinin istediğini ne derece karşıladığı bilinmez fakat ortaya konulan işi fikir bağlamında ele alırsak çok da işe yaramaz, izlenmeye değmez olduğunun söylenmesi büyük bir haksızlık olur.

Dekor ve kostüm tasarımı da aslında yine dramatik üst kurmaca olarak adlandırılan metadramayı destekleyici özellikler ile inşa edilmiş. Oyun içerisindeki oyuna dahil olan kostüm ve dekor, bir tiyatro salonuna tiyatro kulisinin kurulması ile elde ediliyor. Kostümler ise günlük kıyafetleri içeriyor olsa da kostüm değişimleri gerek pastiş yöntemi ile eklenen metinlere uygun kostümler gerekse de anlatının gidişatına göre sahne üzerinde bazen tamamen bazen de birtakım aksesuarlar kullanılarak sağlanıyor. Dramatik üst kumaca bakış açısından değerlendirildiğinde bunların da güçlü öğeler olduğunu söylemek çok da anlamsız olmayacaktır.

Tiyatro öldü mü sorusunu seyircinin zihninde canlandırmayı başaran ve bu soruya kendi cevaplarını verirken seyircinin de dahil olmasını sağlayan Tiyatro Öldü oyununun yapmak istediğine ulaştığını görebiliyoruz. Henüz başlangıçta seyircileri bir oyuna değil de bir cenaze törenine çağırarak başlattıkları dramatik üst-kurmacayı oyunun bitimine kadar güçlü bir biçimde seyircinin gözlerinin önüne serdiğini anlayabildiğimiz noktada kurgunun ve gösterim dramaturgisinin güçlü bir etken olduğunu görüyoruz. Oyuna bütün bu bağlamlar içerisinde baktığımda kesinlikle hedefine ulaşmıştır diyebilirim. 


 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"İÇİMDEKİ MÜZİK" ROMAN İNCELEMESİ

"TURGUT ÖZAKMAN – OCAK" OYUNU İNCELEMESİ

"ALTINCI KOĞUŞ" ÖYKÜ İNCELEMESİ