GEORGE ORWELL'IN 1984 ADLI ROMANINDA "İNSAN VE ÖZGÜRLÜK"


 İNSAN VE ÖZGÜRLÜK

     George Orwell’ın 1984’ünde Dünya’yı yöneten üç süper güç ülke vardır; Okyanusya, Avrasya ve Doğu Asya. Bu üç ülke de totaliter rejime sahipler. Bir de bu ülkelerin dışında kalan ülkeler vardır. Bu ülkeler de bağımsız herhalde diye düşünmeye başlamıştım ki sonra gerçeği gördüm. Çünkü o ülkeler de bu üç devletin birinin sömürgesi konumundalar. 

   Kahramanımız Okyanusya’da yaşıyor. Buradaki sisteme verilen isim ise İngsos, yani İngiliz Sosyalizmi. Fakat bu ülkede yönetim çok farklı işliyor. Toplumsal sınıflar mevcut ve bu sınıflar bir piramitle ifade edilecek olursa en üstte “Büyük Abi” var. Bu kişi, ülkede olup biten her şeyi tele ekranlar aracılığıyla izliyor ve denetliyor. Her şeyi yapabilme yetkisine sahip. Bir alt katmanda İç Parti Üyeleri mevcut. Çeşitli bakanlar da burada yer alıyorlar. Bunlara Büyük Abi tarafından birtakım haklar tanınıyor. Örneğin günün belirli saatlerinde tele ekranlarını kapatma hakları var, sınırlı sunulan hizmetlerden daha fazlasını alma hakları var gibi. Bir altta da Dış Parti Üyeleri bulunuyor. Bu tabakada orta kesim olarak düşünebileceğimiz, memur konumundaki kesim yer alıyor. Buradaki insanlar İç Parti Üyeleri kadar hakka sahip değiller. Bu sınıfın düşünmeleri yasak. Herhangi bir konu hakkında fikir belirtme hakları yok, rejime karşı gelebilecek hiçbir düşünce ve eyleme girişemezler. İçlerinde oluşan nefreti boşaltabilmeleri için de yönetim tarafından düzenli olarak nefret etkinlikleri düzenleniyor. Bu etkinliklerde nefret ne yazık ki kim olduklarını bile bilmedikleri insanlara karşı, diğer iki ülke insanlarına karşı oluyor. Bunun dışında rejim hakkında düşünenler ise yargılanmaya tabiler. Bunun denetlenebilmesi için de ülkenin düşünce polisleri mevcut. Aykırı bir düşünce olduğunda gelen ihbarlar üzerine kişiler Sevgi Bakanlığı (!) ‘nda yargılanıyor ve işkenceler ediliyor. Hatta bu kimselerden bir daha haber alınamıyor. Bu sisteme de buharlaştırma deniliyor. Ülkede özgür olanlar ise yalnızca hayvanlar ve proleteryalar. Proleteryalar toplumun en alt tabakasını oluşturuyorlar. Onların düşünme hakları var, aşık olma hakları var, eğlenme hakları var; tabi eğer bu mümkünse. Çünkü bu kesimin tek derdi geçim derdi. Sabahtan akşama kadar çalışmak zorunda olan bu kesimin aşık olmaya vakti olabilirse, düşünmeye ve sorgulamaya vakti olabilirse yapabilirler bunu. Bu toplum o kadar yok sayılıyor ki Büyük Abi tarafından izlenmeye bile gerek duyulmayacak konumdalar.

      Şimdi insanın buradaki yerini ve özgürlüğünü düşünelim. İnsan aslında en alt tabakada ve en üst tabakada özgür olabiliyor gibi görünüyor. Çünkü alt tabakada insanın her şeyi yapabilme hakkı var.  Fakat bağımsız değiller. Yine de bu düzenin içinde yer alıyorlar. Rejimin onlara sunduğu özgürlük aslında tamamen bir aşağılık görmeden kaynaklı. En üstteki özgür insan konumunda olan da yöneticiler oluyor. Onlar özgürlüğün değerini bilmeyen ve yanlış kullanan kişilerdir. Çünkü aslında özgür değillerdir. Sistemin kölesi olmuşlar ve doğruyu bu sanmışlardır. Peki insan nasıl özgürleşebilir? Tam olarak özgür insan var mıdır? Özgür insan bana kalırsa bu kapitalist dünya düzeninde yer alamaz. Çünkü daha doğmadan önce bile sisteme tabiyizdir. Hatta doğmamak için bile sistemin belirli şartlarını barındırıyoruzdur insanlık olarak. Özgür bireyler yalnızca herhangi bir sistemin olmadığı yerlerde var olabilir. Sistem tabakalaşmayı doğurur mutlaka çünkü. Bu nedenle dünya üzerinde tam özgürlük ve tam bağımsızlık diye bir şey yoktur.

  En azından insanın düşünmesinin serbest olması, istediği partiyi tutması ya da tutmak istememesi, tercih hakkı olsa bile bu da sistemin dayattıklarıyla olabiliyor. Böyle içinden çıkılmaz bir döngü içerisinde yuvarlanıp gitmekten, gidip gelmekten başka bir yol ne yazık ki kalmıyor.

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"İÇİMDEKİ MÜZİK" ROMAN İNCELEMESİ

"TURGUT ÖZAKMAN – OCAK" OYUNU İNCELEMESİ

"ALTINCI KOĞUŞ" ÖYKÜ İNCELEMESİ