ADİL İNSAN KİMDİR?

 






Soğuk ve fırtınalı bir kış gecesiydi. Hızlı adımlarla evime doğru ilerliyordum. Tam on kilometrelik yolu karlara bata çıka gitmeye mahkumdum. Geç saatlere kadar çalışıyor, eve bir günlük yemek alacak kadar parayı ancak kazanıyordum. Bilirsiniz, eğer çocuklarınız varsa dünyanın en fedakâr babası olmak zorundasınızdır. Kabanımı kızıma, ayakkabılarımı oğluma verdiğim için üşüyor ama aldırmıyordum. Sokak lambalarının aydınlattığı caddenin başında bir gölge fark ettim, yere yığıldı yığılacak. Adımlarımı hızlandırdım. Soğuktan ciğerlerinin buz tuttuğuna şahitlik edebileceğim bir adam buldum karşımda. Kim olduğunu, burada ne yaptığını sordum fakat nefesini sese dönüştürerek ziyan edemeyecek kadar bitkindi. Yaşlı ve zayıftı. Bense ona nazaran daha genç ve yapılıydım. Hiç düşünmeden sırtıma aldım yaşlı adamı. Eve ulaşmama yaklaşık iki üç kilometre daha vardı. Karlara bata çıka, düşe kalka geldim eve ve çaldım kapıyı.

       Karım sobayı yeni yakmıştı. Belli ki dışarıdan yakacak birkaç parça kâğıt, karton bulabilmişti. Çocuklar da sobanın etrafına oturmuş, pirinç çorbasını içiyorlardı. Bu saatte yemek yediklerine göre, yan komşumuz borç pirinci geç getirmiş olacaktı. Adamı da sobanın karşısına oturttum. Kendi hakkım olan çorbayı içirdim. Ne karım ne de çocuklar tek kelime etmemiş, tek bir soru sormamışlardı. Zaten olan biten alenen ortada değil miydi? Yemekten sonra adama kendi kıyafetlerimden giydirdim, üzerine rahat ve sıcak tutacak battaniyeler verdim. Sonradan anladım ki bu yaşlı adam konuşamıyordu. İşaret ve tepkilerle anlaşıyorduk. Odanın sıcaklığında kısa süre sonra uykuya daldı yaşlı adam.

     Evimiz, daha doğrusu barakamız, fazlasıyla küçüktü. Yaşlı adam, ben ve oğlum küçücük, dar odada uyurken karım ve kızımı bugünlük soğuk mutfakta yatırdım. Yaşlı adam rahat etsin diye bu bir günlük fedakarlığı ona çok görmedik. Sabaha karşı karımın çığlıklarıyla uyandım. Yaşlı ve çelimsiz, konuşamayan bu adam bir canavar olmuştu karşımda. Karımın ve kızımın yanına sokulmuş, tecavüze kalkışmıştı. Korkmadan, bu ne cüret! Oğlumla ben hemen üzerine atıldık. Amacımız ona engel olmak ve evden uzaklaştırmaktı. Fakat adam çok güçlüydü. Bir anki boşlukta oğlumun boğazına sarıldı. Öldürecekti onu. Oğlumu kurtarmam gerekti. Tezgâhın üzerindeki bıçağı aldım ve adam yere yığılıncaya kadar bıçağı saplamaya devam ettim. Bilirsiniz, eğer aileniz söz konusuysa kendiniz hiç olabilirsiniz.

     Anlatacaklarım bu kadar hâkim bey. Ne eksik ne fazla. Değişmez kanunlarınıza saygı duymakla beraber yine de sormak istediğim bir şey var: Kanunlarınız, vicdanlarınıza hükmettiği takdirde ‘’insan’’ adaletini sağlayabilmeniz mümkün mü? Ve şunu da unutmayın; bir hâkim de olsanız namusunuzu ve çocuğunuzu korumak için siz de bundan daha azını yapmazdınız.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"İÇİMDEKİ MÜZİK" ROMAN İNCELEMESİ

"TURGUT ÖZAKMAN – OCAK" OYUNU İNCELEMESİ

"ALTINCI KOĞUŞ" ÖYKÜ İNCELEMESİ